‘‘Vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı yağ birikmesi’’ (Dünya Sağlık Örgütü)
Açlık ve kıtlığın yaygın olduğu eski çağlardaki toplumlarda obezite bir sağlık ve zenginlik göstergesi olarak algılanmıştır. Yetersiz beslenme Afrika başta olmak üzere dünyanın bazı bölgelerinde halen bir problem olmakla birlikte günümüzde bir salgın hastalık hızıyla yayılan ve tüm dünyayı etkileyen aşırı beslenme ile ilişkili obezite, içinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli sağlık problemi olarak karşımızdadır.
Ülkemizde erişkin nüfusun üçte bire yakın kısmı obezdir ve bu oran son 25 yıl içinde neredeyse 2 kat artmıştır. Milyonlarca kişiyi ilgilendiren ciddi bir problem olmasına rağmen obezite sıklığındaki artış göz ardı edilmekte ve hastalığın tabiatı gereği kilo alma süreci yavaş ilerlediği için de kişi ve toplum bir anlamda obeziteye alışmaktadır. Oysa obezite, başta tip 2 diyabet (şeker hastalığı) olmak üzere yüksek tansiyon, dislipidemi (kolesterol ve kan yağlarında bozukluk), kalp-damar hastalıkları, solunum sistemi problemleri, çeşitli iç organ (mide, safra kesesi, karaciğer ve böbrek) hastalıkları, bazı kanser türleri, yük binen eklemlerde harabiyet, cinsel fonksiyon bozukluğu ve psikososyal problemler gibi çok sayıda hastalığa zemin hazırlamaktadır.
‘‘Tedavi zor ve pahalı, korunmak kolay ve ucuzdur’’ ilkesi gereği diğer hastalıklarda olduğu gibi obezite için de hastalık gelişmeden önce önleyici tedbirler alınmalıdır. Her yerde kolaylıkla yapılabilecek boy ve ağırlık ölçümü ile hastanın vücut kitle indeksinin (VKI) tesbit edilmesi ve bel çevresi ölçümüyle varsa abdominal obezitenin (karın bölgesindeki yağ dokusu artışı) belirlenmesi mümkündür. Bu ölçümlere göre kişinin obezite ile ilgili risk durumu ortaya konularak sağlıklı beslenme ve fizik aktivite gibi obezite tedavisinin vazgeçilmez unsurlarına yönelik uyumun ve isteğin arttırılması hedeflenmelidir. Obezite tedavisinin mucizevi bir yöntemi veya sihirli bir formülü yoktur, uzun vadede kalıcı ve sürdürülebilir tedavi ancak ve ancak obeziteye yol açan hayat tarzının ve hatalı beslenme davranışlarının değiştirilmesiyle mümkündür.
En basit tanımıyla obezite vücutta aşırı yağ birikimi demektir, yağ dokusu miktarını tam olarak tesbit etmek mümkün olmadığı için obezite derecesi yağ dokusu miktarı yerine vücut ağırlığı esas alınarak hesaplanır. Buna göre kişinin vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun karesine (m²) bölünmesiyle vücut kitle indeksi (VKI) elde edilir.
VKI <18,5 → Zayıf 30 – 35 → Obez (I. Derece)
18,5 – 25 → Normal 35 – 40 → Obez (II. Derece)
25 – 30 → Fazla kilolu VKI ≥40 → Morbid Obez (Aşırı şişman)
Sanayileşmeyle birlikte beden gücüne daha az ihtiyaç duyulması, refah seviyesinin yükselmesine ve teknolojik gelişmelere paralel olarak enerji alımının artıp enerji harcanmasının azalması gibi sebeplerle önceleri gelişmiş toplumları etkileyen bir problem olarak görülen obezite, günlük hayatı batı tarzı yaşamanın yaygınlaşmasına bağlı olarak günümüzde zengin-fakir toplum ayrımı yapmaksızın tüm dünyayı ilgilendiren bir salgın haline gelmiştir. Son 25 yılda ülkemizde yapılan çalışmalar erişkin nüfusun yaklaşık üçte birinin obez (VKI ≥30 kg/m²), üçte birinin de fazla kilolu (≥25 kg/m²) olduğunu ortaya koymuştur. Ülkemizde obezite oranı kadınlarda daha yüksek olmakla birlikte son 20 yıl içinde erkeklerdeki obezite görülme sıklığı endişe verici şekilde %100’den fazla artış göstermiştir.
Bel çevresinin artmış olduğu obezite tipi (santral veya abdominal obezite) kalp-damar sağlığı açısından ciddi risk taşır. Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Diyabet Federasyonu gibi saygın kuruluşlar bel çevresi ölçümünün yapılarak varsa santral obezitenin tespit edilmesi ve bununla ilişkili metabolik riskin (diyabet, hipertansiyon, dislipidemi, kardiyovasküler hastalık) ortaya konulmasını önermektedir. Her toplumun sosyokültürel özellikleri gereği beslenme ve fizik aktivite alışkanlıkları ile genetik yapısı farklı olduğu için bel çevresi ölçümünde santral obezite kabul edilen değerler birbirinden farklı olabilir. Bu değerler Amerikan toplumu için erkeklerde ≥102 cm ve kadınlarda ≥88 cm iken Avrupa’da erkeklerde ≥94 cm ve kadınlarda ≥80 cm santral obezite kabul edilir, ülkemizde yapılan araştırmalar sonucunda ise erkeklerde ≥100 cm ve kadınlarda ≥90 cm değerlerinin esas alınması önerilir.